27 Ağustos 2014 Çarşamba

Opposites Book Tag

Ben böyle etkinleri yapmaktan çok hoşlanıyorum. Sanırım en son yine Yorumbaz'ın başlattığı bir Tag'ı cevaplamıştım şimdi yine bu Tag'da Yorumbaz'dan. Bu tag'da diğeri kadar hoştu. 
Devamı gelmesi dileğiyle.

Koleksiyonundaki ilk kitap / Son satın aldığın kitap ?
İlkini hatırlamıyorum. / Golem ve Cin'i aldım. Normalde etiket fiyatı 32 tl gibi uçuk bir fiyat ama d&r'ın 9.90 tl'lik indirimini görünce yapıştım kitaba.
Ucuz bir kitap / Pahalı bir kitap 

Ucuz bir kitap d&r'ın 5 tl'lik indiriminden Emanetçi'yi almıştım. Polisiye bir kitaptı./ En pahalısı ise 25tl'ye aldığım bir sürü kitap var bunlardan bir tanesini söyleyecek olursam: Uyumsuz.

Erkek bakış açısıyla yazılmış bir kitap / Kadın bakış açısıyla yazılmış bir kitap. 

Bela./Tatlı Bela(siz sizin olun bu kitaptan uzak durun.)

En kısa sürede okuduğun kitap / En uzun sürede okuduğun kitap.

Aynı yıldızın altında. Hayatımda okuduğum en akıcı kitaptı./ Küller kitabı ama bunun kitapla ilgisi yok inanın bu sürenin uzunluğu tamamen kişisel problemlerden ötürüydü.
Güzel bir kapak / Kötü bir kapak.

Her ne kadar kitabını beğenmesemde Araf demek istiyorum.(

Ulusal bir kitap / uluslar arası bir kitap 
Veda / Ejderha Dövmeli Kız.

Romantik bir kitap / Aksiyon dolu bir kitap

Nefretten Sonra / Uyumsuz.

Sizi Mutlu eden bir kitap / sizi üzen bir kitap

FMA'yı okumayı çok seviyorum. Aslında beğenmediğim yerler çok çok fazla ama seviyorum işte. / Uçurtma Avcısı'nda çok ağlamıştım.


7 Ağustos 2014 Perşembe

Umutsuz- Colleen Hoover


Teşekkürler Colleen, bizlere, artık görmekten bıktığımız, onları okuduğumuz an boğazına yapışıp yok etmek için can attığımız, aşırı derecede masum, masum olduğu söylenildiğinde yanakları kızaran, aslında çok güzel olan ama ben güzel değilim ki diye ortalarda dolaşan bir karakter yaratmadığın ve en önemlisi kadınları aşağılamadan bir kadın karakter yazdığın için teşekkürler sana Colleen.

Yazarın diliyle başlayalım. Ne çok yoğundu ne çok sade. Yer yer güldüren yer yer ağlatan( beni ağlatamadı ama olsun) bir kitap. Hissettirebiliyor. Bir yazarın bunu başarması benim için çok önemli. Bir şeyler hissettirebilmek her baba yiğidin harcı değil! Çok ağır konuları üstün körü geçip bize duyguları veremeyen çok yazar tanıdım. Colleen, kesinlikle bunlardan değil. Ve kitap inanılmaz akıcı. YA, olmasına rağmen (çünkü YA, pek tercih ettiğim bir tür değil)  akıp gidiyor. Akıcı kitap arıyorsanız doğru adrestesiniz.
Karakterlere gelecek olursak iki farklı Sky, iki farklı Holder var. Benim için kitap iki part: Büyük vuruştan önce ve büyük vuruştan sonra. Yazar birinci partta, onları yumurta kabuklarının içine gizlemiş ve o kabukları boyamış. Bu yüzden biz, özünden farklı Sky ve Holder görüyoruz. İlk partta Sky ve Holder ile güldüm, sıradan normal ergen aşıklar, işte diyerek burun kıvırdım, -benim için- vıcık vıcık sayılacak bir aşktı yani sürekli öpüşüp koklaşmaları biraz sinir bozucu bir durum. Sinirleniyorlar sarılıyorlar, seviniyorlarlar öpüşüyorlar, sürekli bir temas sürekli bir mıç mıç durum. Bayıyor bunlar beni. Ama sonra büyük vuruş gerçekleşti ve yazar o kabukları çatlattı ve biz gerçek Sky ve Holder ile tanıştık. Hayatımda hiç bu kadar derin, hassas ve güçlü karakterler okumamıştım. O kabuk çatlayınca aralarındaki o ergen ilişkinin boyutu da değişti. Derinleşti. Ve ben onlara başka bir gözle bakmaya başladım. Benim için artık onlar liseli Sky ve liseli Holder, değillerdi. Onlar iki olgun insandı. Bu yüzden ilişkilerinin bu boyutunu daha çok sevdim.
Kitaba üç puan verdim çünkü dört puan verdiğim kitaplar benim başkalarına önerdiğim kitaplar oluyor. Bu kitabı herkes okuyamaz mesela anneme versem bu ne Ayşe, deyip burun kıvırır sonrada atar kitabı bir köşeye. Büyük vuruş olarak adlandırdığım olay için sabırlı olmalısınız. Ben YA sevmiyorum, sürekli gülen erkek karakterlerden hoşlanmıyorum; ama buna rağmen bana kendisini okutturduysa yazara helal olsun, diyorum. Çünkü gerçekten sevmiyorum bu türü. Ama siz YA seviyorsanız ve kız karakterin dibinden ayrılmayan ona sevgisini gösterdiği kısımları okumayı seviyorsanız sizin için biçilmiş kaftan.

SPOILERSPOILERSPOILERSPOILERSPOILERSPOILERSPOILERSPOILERSPOILERSPOILERSPOILER
Benim bu kitapla ilgili kafama oturtamadığım tek bir şey var. Şimdi Sky, küçük yaşta babasının tacizlerine uğramış, bunları büyüyünce bir şekilde unutmuş, ama beyninin derinliklerinde hala bu olayın izlerini taşıyan bir kız. İşte sırf bu yüzden ben Sky'ın erkekler konusunda bu kadar rahat olmasını kendi kafamda oturtamadım. Mesela Holder'la beraber oldukları sırada nasıl bir şeyleri hatırladı, ağlamaya başladı ve bunu yapmak onun için zordu, diğer erkeklere karşı tavırlarıda bu kadar rahat olmamalıydı diye düşünüyorum.

4 Ağustos 2014 Pazartesi

Hoşça Kal Demeden - Harlan Coben


Bu aralar cin ali okusam çok güzel kitaptı ya, diyecek havada olduğum için  dört puan verdim, sanırım. İkinci Harlan, kitabımdı. Orman'a göre temposu düşüktü; ama başka kitaplarla kıyaslarsak temposu düşük sayılır mı: hayır.
Harlan, okumak istiyorsanız Harlan'a göre bu kitabından başlamamalıymışsınız kitabın başında da okuyacağım ilk kitabınızsa başka alın diye bir uyarı var, çünkü yazarın yazdığı ilk kitabı. Bence ilk kitabı olmasına rağmen Orman'dan daha iyiydi(Orman'a sırf o aptal son yüzünden üç puan vermiştim). Uyarıya takılmadan alıp okuyabilirsiniz.
Orman'la kıyaslayacak olursak eksikleri nedir diye soracak olursanız: Bu kitapta o kadar uzun diyaloglar var ki... Yani ben betimleme meraklısıyım. O kelimeler uzun uzadıya anlatılacak arkadaş! Sen yazarsın betimleme yapmalısın. Ama yok ben uzun diyalog okumayı (uzunluktan kastım iki sayfa salt diyalog) seviyorum  diyorsanız okuyun.
Kurgusunu her ne kadar beğensemde bazı şeyler çok zorlama geldi.
SPOILERSSPOILERSSPOILERSSPOILERSSPOILERSSPOILERSSPOILERS
Annesi siz kardeşsiniz diyor sonra kardeşi gördüğü kabusları hatırlıyor ve hayır siz kardeş değilsiniz, diyor. Heyecan katmaya çalışmışsın Harlan'cığım ama yani biraz amatör işi olmamış mı? Birde şu, onu seviyorsan ondan vazgeçmelisin kısmında gözlerimi devirmeden edemedim. Eski türk filmlerine döndürdü beni. Eğer öğrenirsen bu onu ne hale getirir blah blah blah... Iyyyh.
SPOILERSSPOILERSSPOILERSSPOILERSSPOILERSSPOILERSSPOILERSSPOILERS BİTTİ.
Bazı yerler zorlama gelsede beni geren bir kitap oldu. Son 300 sayfasını bir günde bitirdim. Çünkü Harlan akıcı yazıyor.

31 Temmuz 2014 Perşembe

GÖZ (STEPHEN KING)

İlk King romanım. Aradığımı buldum mu? Hayır. Ama bu demek değil ki King'le yolculuğum burada sona erdi. 
Goodreads puanı: 3.86
Benim puanım ise yalnızca: 2.
Bir kaç bir şey söylemek istiyorum. D&R'da 9.90 tl'lik güncel ve popüler kitaplar var. (Yandaş, Umutsuz falan var kaçırmayın.)
Birde Carrie'nin yani türkçeye Göz olarak çevrilen kitabın filmi var. Ben tumblr'da daha önce giflerini görmüştüm bu yüzdende kitabın ilerleyen bölümlerde ne olacağını az çok tahmin ediyordum. 
Göz'ü bir gün gibi kısa bir sürede okudum. Bu kitabı niye aldım, arka kapak yazısında geçen şu cümleden dolayı : Artık düşüncelerine gem vuramadığı bir intikam makinesine, korkunç bir silaha dönüşmüştür.
Bu cümleyi okuyunca aklıma direk Lisbeth Salender geldi. Acaba dedim favori kitap karakterimin yanına bir yenisi de eklenecek mi? Malesef eklenmedi. Zaten Lisbeth'i okuduktan sonra her okuduğum karaktere, '' Senin gözünün üstünde kaşın var, ı-ııh yok beğenmedim,'' diyerek yaklaşıyorum.
Hani kitaplarda büyük vuruş olur. Karakterin patlaması ve bizim onun özünü görmemiz gibi.İşte bu kitapta büyük vuruş çok geç gerçekleşti.Hadi, hadi ama artık patla Carrie! Karakterlere çok fazla önem veriyorum. Carrie'nin annesi Margaret White ilgi çekici bir karakterdi. Kadın tam anlamıyla kaçık. Kitabın yıldızı Margaret White!( alkış, alkış.)
''Ben niye telekinetik değilim belki de telekinetiğimdir. Bükül kaşık, bükül hadi! '' diye saçma sapan triplere sokan kitaptır.

30 Temmuz 2014 Çarşamba

Petey

Goodreads puanı: 4.28.
Yüksek bir puan almış benim kitaba verdiğim puan ise yalnızca iki.
Öncelikle iyi bir kitapta aradığım ve bu kitapta bulamadığım temel sorunu ele alalım. Yazar bize bir şey hissettiremedi. Bloglarda yorumlarını okudum herkes ağlamış ki amacım ağlamak değil, ama ben hissederek okumadım. Bu çok çok önemli bir şey, benim için.
Düşünüyorum da aynı konu bambaşka bir yazarın kaleminden okumak güzel olabilirdi. Yani bu duygusal bir hikaye konu olarak hassas bir konu. Yazarın tek derdi okuyucu ağlatmak olsun demiyorum; ama hissettirsin. 
 Kitabı okurken zaman zaman gerçek bir hikayeyi okuduğumu unuttum. Ve kitabın son bölümünde yer alan ''Petey'in çıkış öyküsü'' başlıklı kısım kitapta beni en çok etkileyen yer oldu. Özellikle son cümlesi...
Son olarak kapak tasarımını çok beğendiğimi eklemek istiyorum.

 

27 Temmuz 2014 Pazar

The Book Sacrifice Tag !

Yorumbaz'ın başlatmış olduğu bir etlinlik var. 4 farklı olaya karşı kitaplarımızın feda edilmesi isteniyor bizden. Çok zevki olacağını düşündüğüm bir etkinlik. Umarım sizlerde okurken zevk alırsınız.

Senaryo 1- Kitapçıda kitap seçtiğinizi düşünün,bir anda bir zombi saldırısıyla karşılaşıyorsunuz ! Etrafınız ordan oraya koşuşan insanlarla dolu,karşılık verebileceğiniz bir silahınız ya da sığınabileceğiniz bir yer yok.Tam o sırada kitapçının sahibi bir duyuruda bulunuyor. Bu zombilerin tek zayıf noktası herkesin bayıldığı ama sizin nefret ettiğiniz bir kitaplar. O yüzden size bunu yaşatan bir kitabı seçmeniz gerek !
TATLI BELA! Bu kitapta insanlar ne buldu hala anlamış değilim. Bütün femenistlik damarlarım kabarıyor ve kitabın sahip olduğu erkek karaktere bayılan tüm kadınlara kükremek istiyorum! Konuşmaya bile değmeyecek bir kitap benim için. 
Senaryo 2: Bir kuaföre gittiniz ve saçınızı yaptırdınız. Blendax reklamındaki abladan bile güzel ,hacimli saçlarınız var. Derken deli gibi bir yağmur bastırıyor, şiddetleniyor,şiddetleniyor ! Kendinizi korumak için hangi ''devam kitabını'' feda ederdiniz ?
FMA : Seni Sevmek İstemedim. Ben zaten FMA'yı zevk için okuyorum bu kitapta da öyle bir kız karakter var ki düşman başına... Bu yüzden bu kitap. 
Senaryo 3: Edebiyat dersinde hocanız klasiklerin ne kadar önemli olduğundan,dünyayı nasıl değiştirdiğinden bahsediyor. Ama siz bu konuşmaya katlanamıyorsunuz ve hayatınızda okuduğunzu en tiksinç klasiği hocanızın kafasına fırlatıp,gururla bunun nedenlerini açıklıyorsunuz. 
Anne karenina, derdim. Ya aslında şimdi otursam, okurum belki ama bana baskı ve dayatma yapılınca isterse dünyanın en güzel kitabı olsun umurumda olmaz ve büyük bir önyargıyla yaklaşırım ben, o kitaba. İşte bu kitapta öyleydi. Dayatma ve baskıların sonucuyla başladım. Sonuç? Yarım bırakıldı. Kitaplığımın bir köşesinde bekliyor. 
Senaryo 4 : Küresel ısınmanın dünyanın anasını ağlattığı bir dünya düşünün.İnanılmaz sıcak ya da inanılmaz soğuk hava koşullarıyla yaşıyorsunuz. Eskimo ceketinizi giyip ısınmak için gayret ediyorsunuz. Isınmak için hangi kitabınızı yakardınız ? 
TATLI BELA!!
  

26 Temmuz 2014 Cumartesi

Karanlık Ateş


 
Ateş Serisi, benim çok büyük heyecanlarla aldığım büyük bir beklentiyle başladığım bir seri oldu. Sonuç ne oldu peki? Yarım kaldı. Aslında başka zamanda olsa kitabı siler süpürürdüm; fakat sanırım benden kaynaklı bazı problemler var. Kitap okumayla olan sorunlarımı ben daha an
lamış ve çözmüş değilim; ama aşacağıma eminim.
Şimdi detaylı yoruma gelecek olursak öncelikle ilk başta konu bana çok yabancıydı yani bilmediğim o kadar çok şey varki. Bir sürü yaratık ismi var ilk başta adapte olmakta çok büyük zorluklar çektim dediğim gibi odaklanamıyorum artık. Ekstra bir çapa harcamam gerekti yani anlayacağınız.
 Bunun haricinde ana karakteri pek sevmedim; ben karakterlere çok fazla önem veren biriyim. Kitaptaki kız, nerede yakışıklı bir oğlan görse göz hapisine alıyor. Barrons'u bir incelemeler bir değişik davranmalar. Değişik değişik hareketleri var.
Ve milyonlarca genç kızımızın kalbine taht kurmuş Barrons... Bana göre son derece soğuk bir karakter. Severim aslında burnu kaf dağında erkek karekterleri; fakat biz kana kana Barrons'u içmek istiyoruz ama yazar musluğu kapadıktan sonra musluğun ağzında kalıp damlayan damlaları parmağına sürüp ağzımıza veriyor. Olmuyor işte öyle. Tamam bir gizem katmaya çalışmışsın kabul; ama bu kadar da değil.
Ateş Serisi maceram burada bitmedi. Kafamı toplayabildiğim bir zaman alıp tekrardan sindire sindire okumayı düşünüyorum.

Yukarıda okuduğunuz yazı okuyamama problemimi yaşadığım zaman yazdığım fakat yayınlamadığım bir yazıydı ne sonunda bu sorun bitti. Sonunda! Artık şu kitap okuyamama problemimi aşmış bulunuyorum. Önce düşündüm neden okuyamıyorsun Ayşe? Sıcaklardan dolayı dedim, sonra yanlış kitaplar seçiyorsun, diye söylendim kendi kendime kaç kitaba başladım hepsi yarım kaldı. İşte böyle bir zamandayken okumuştum Karanlık Ateş'i ve yeniden başlayacağımı biliyordum. Yarısını okuyup köşeye fırlatmıştım. Bugün elime aldım ve ne zaman bittiğini anlayamadım. Yukarıda yazmış olduğum yüksek doz eleştiri içeren yazıma paralel duyguları hala taşıdığım doğrudur fakat bazı şeylerin değiştiğide doğrudur.
 Mac ile başlayalım. Ben olgun kadın karakterleden hoşlanıyorum. Böyle cicili bicili düşüncelere sahip olan değilde oturaklı ve ağır başlı. Bu yüzden de Mac benim pek ilgi alanıma girmeyen bir karakterdi. Fakat yazarımız Mac'in değişimini çok iyi işlemiş. Sayfaları çevirdikçe yavaş yavaş olgunlaşan bir Mac görüyoruz. Bu güzel ve bunu her yazar yapamıyor. 

Barrons... Imm yukarıdaki yazımda belirttiğim duygulara paralelim hala. Yani bu kadar gizem niye? Of, birde şu Mac'e siz diye hitap etmesi ve sürekli Bayan Lane deyip durması.BİRAZCIK SPOİLER: Barrons'un Mac, diye bağırdığı kısımda fangirl'e bağladığım doğrudur. Tamam dedim oh, işte aralarında ki buzdan duvarlar eridi gitti. Sonunda düzgün bir ilişki okuyabileceğim ama nerede. Barrons kardeş, kızı uykuda öpmeyi, ona bakmayı biliyorsun ama sonra hiçbir şey olmamış gibi Bayan Lane, diyorsun. Yapma bunu yapma! SPOİLER BİTTİ! 
 Kasma bu kadar Barrons! Ya ben sanırım spoiler yedim: Barrons'un kim olduğuna dair. Ama bunun bir şaka olduğunu ümit ediyorum. Zaten tam anlamıyla okumadım ama hani böyle gözünüz yazıya atlar ve belli başlı kelimeleri algılar ya işte öyle oldu. 
1. fotoğraf: Barrons'un 199. sayfada bahsi geçen arabası
2.fotoğraf: Barrons'un, Mac'i taşıdığı sahne.
3.fotoğraf: Temsili Barrons.
4.fotoğraf: Dublin caddesi.

                


16 Temmuz 2014 Çarşamba

MEKANİK KALP (DEX ŞÖLENİ)








Tür: Fantastik   
Goodreads Puanı: 3.60   
Orjinal Adı: La Mécanique du Cœur   
Sayfa Sayısı: 138   
Yayınevi: Dex Yayınları

 


SaklamaKabı blogunu dolaşırken Dex Şöleni başladığını öğrendim. D&r, 5 tl kitap indirimi yaptığı zaman şansıma bütün kitapları Dex'ten seçmişim. Bu yüzden bu şölen benim için verimli geçecek.
  Mekanik Kalp'in konusunu okuyunca ben bu kitabı okumalıyım dediğim bir kitap oldu. İndirim olunca da kaçırmadan aldım. 
Arka kapak yazılarında neden bu kadar çok bilgi verildiğini bir türlü anlamıyorum. Kim hazırladıysa tebrik ediyorum yani bir tek kitabın sonunu anlatmadığı kalmış. Gıcık oluyorum böyle olaylara bu kadar anlatılmamalı. Mesela Elif Şafak'ın AŞK kitabındaki gibi kitaptan bir kesit paylaşabilirler ama böyle kitabın hepsini anlatınca büyüsü kaçıyor bence.
   Neyse işte büyük bir heyecanla başladım kitabı okumaya incecik bir şey olduğu için bugün bitiririm
   diye düşündüm ama nerede... 
Kitabın ilk başı benim için hızlı ve güzel oldu. Ama ne zaman ki karakterimiz aşık oldu o zaman boğulamaya başladım. Ya kitaplarda aşk öyle bir konu ki benim için bu konuda çok hassasım. Bazen karakterlerin aşkını hiç hissedemiyorum, bazen çok vıcık vıcık geliyorlar bu kitapta ise ne hissettiğimi anlamadım. Saçma sapan bir aşk gibi geldi bana. On yaşında aşk mı olur yahuu! On yaşında bir kızı cinsel anlamda nasıl arzularsın? 
Değişik bir kitap işte. Okumak gerekli mi? Bana sorarsanız: hayır.
Kendi adıma konuşmak gerekirse okumasaydım sürekli zihnimi tırmalayan bir kitap olacaktı o yüzden iyiki okudum.





8 Temmuz 2014 Salı

Peter Pan Ölmeli


Allah'ım gerkçekten özlemişim. John Verdon'un kelimelerini, Gurney'i hissetmeyi deli gibi özlemişim.
Öncelikle yayınevine olan sitemlerimle başlamak istiyorum. Çevirmen arkadaş buradan sana sesleniyorum neden bütün noktalama işaret bilgin nokta ve virgülden ibaret? Bağlaçlardan önce noktalı virgül kullanmak yerine neden ısrarla virgül kullanmayı tercih ediyorsun anlayamadım.
Bunun dışında artık bu kapak konusu artık tırmalayıcı olmaya başladı diye düşünüyorum. Tamam bu bir seri ve kitap kapaklarını birbirleriyle uyumlu tutmaya çalışıyor olabilirler; ama bunu Şeytanı Uyandırma'yla bozdular zaten. Sanırım bu Koridor Yayınlarının imzası gibi bir şey artık. Beyaz ve siyah tema. Yaratıcılık sıfır! Biraz yaratıcılık...
John Verdon;en iyi kitabı olduğunu söylemiş. Ne diyorsun sen John amca? Sen ki Aklından Bir Sayı Tut'u yazmış adamsın bu mu yazdığın en iyi kitap? Hayır, hayır kabul etmiyorum! Şeytanı Uyandırmadan iyi kabul- Gözlerini Sımsıkı Kapat'ı okumadığım için sıralamada yok ; ama Aklından Bir Sayı Tut'tan iyi demek ne demek ?
Şimdi gelelim kitabın içeriğine.
Giriş bölümü açıkcası beni biraz sıktı. Bu bölümdü Gurney'in özel hayatı biraz fazla ön plandaydı. Bir ara '' Hadi ama ben polisiye kitabı okumak istiyorum, '' durumu oldu. Neyse ki çok uzamadı.
Gelişme bölümü kitabın en iyi kısmıydı. Okurken hiç sıkılmadım; ama sabırsızlandım kabul!
Finali ise aşırı geçiştirmeli olmuş. Uydurmuyorsam son 20 sayfada öğreniyoruz cinayetin nasıl işlendiğini. Birde Gurney'in cinayeti çözme olayı çok havada olmamış mı ? Bir anda aklına geliyor sonrası blah blah...
3/5


 

13 Haziran 2014 Cuma

BELA


Bu kitaba hala nasıl bir yorum yazacağıma karar veremedim.

Bir yerden başlamak gerekirse öncelikle kapağından başlayalım. Kapak tasarımı sanırım orjinal kapak kullanılmış ve çok çok beğendim. Kırmızı, siyah, beyaz.
En sevdiğim üç renk.

Şimdi gelelim kitabın diline. Nasıl anlatsam bilemiyorum. Kitabı okurken çok eğlenceli kısımlar var ve evet eğlendim kabul yer yer üzüldüm fakat sanki kelimeleri silinmiş bir defter gibi hissettirdi çoğu zaman. Bazı yerler çok üstün körü anlatılmıştı. Yani böyle sanki duyguyu tam geçiremedi gibi...
Fakat yinede çok beğendim. Konusu olsun kurgusu olsun.

Eleştiride bulunacağım bir diğer nokta ise anlatıcı kişinin değişimi. İnternette ön okumasını okumuştum ilk sayfalarda çok değişik gelmişti hatta annem kitabı alıp yarım bıraktı sırf dili bu şekilde diye. Ön okumayı görmeyenler için :
İlk sen denedin.
...
Uyandın ve ne olduğunu hatırladın.
 
 
İlk başta kitabın tamamının bu şekilde olduğunu düşünüp almadım fakat sonra bir blogda paylaşılan bir kesitte dilinin bu şekilde olmadığını anladım.


Bu kitabın seri olduğunu finalini okuyana kadar bilmiyordum. Sonunu okuyorum ''hadi ama yani kitap burada mı bitecek gerçekten ?'' Havalarındayım. En nefret ettiğim finaller, sonu bir yere bağlanmayan ucu açık finaller!!!!
Ama neyseki kitap 3 seriden oluşuyormuş.
Zaten aslında belli seri olduğu. Bazı şeyler tam oturmadı bende.
Mesela Nathan'ın babası neden annesinin kocasını öldürdü?
O sahneyi deli gibi merak ediyorum. Ve Nathan'ın annesinde bir şeyler var. Şüphelerim var o kadına karşı.


 Bazı duyguları hissedemedim desemde Nathan'ın baba sevgisi çok güzel işlenmiş.
Yani öyle üzüldüm ki. Ama ben serinin diğer kitaplarında yaşadığı acılarla daha güçlü ve daha sağlam bir Nathan görmek istiyorum. Yani bu çocuk onca şey yaşadı ama hala sertleşmedi. Hala aynı saf Nathan. Serinin ikinci kitabını deli gibi olmasada merak ediyorum. 




10 Haziran 2014 Salı

BUKALEMUN






















Olmadı,olmadı! Bu sefer de olmadı. Kendime hayret ediyorum. En son okuduğum kitabı hatırlayamaz oldum. Yani en son ne zaman bir kitap bitirdiğimi. Birisinin konusu güzel olmaz, birinin anlatımı kötü olur. Peki ya Bukalemun ? Çok zorladım inanın çok ama çok denedim fakat olmadı.
Öylesine kendime kitap almaya çıkmıştım. Bizim burada bir kitapçı var bazı kitaplara özel indirim yapıyorlar. Bukalemun’da 8 tl gibi bir şeydi.
 Kitabın arka kapak yazısını çok beğenerek aldım. Hatta normalde çok dikkat ederim ama kitabın ismine bile dikkat etmedim.Neyse işte başladım okumaya güzel bir başlangıçtı. Kitap zaten çok güzel. Dili ustaca kullanan yazarlardan bir tanesi Scott Nilson bana göre. Betimlemeleri, benzetmeleri o kadar yerinde ve o kadar iyi düşünülerek yazılmış ki yazarı tebrik etmeden duramıyorum.
İlerleyen sayfalara doğru aklımdakinden bambaşka bir kurgu kucak açtı bana.Bir dinden bahsediliyor. Bu bizim bildiğimiz bir din değil. Bambaşka bir din; zaten kurgunun ana malzemesi bu. İşte beni sıkan da bu oldu. Okuyorum okuyorum ilerlemiyor. Sürekli aynı şeyleri tekrarlıyormuş gibi geldi. Çok zor okunan bir kitap oldu benim için ya da bu aralar gerçekten ciddi bir okuma problemim var.


Çeviriyi değerlendirecek olursak çeviri yanlış çevirilmiş sanırım. Yani mesela ilk sayfada ilk paragraf üçüncü kişi ağzından ikinci paragraf birinci kişi ağzından. Yer yer böyle ağız kaymaları oldu; ve bu beni rahatsız etti.
Beğenmediğim diğer bir nokta kitabın kapağı ve ismi. Yabancı ismi ‘’The Red Church ‘’ ve kapağında da bir kilisenin resmi var. Bizimkisi ise nasıl bir düşünceyle bu ismi ve bu kapağı yapmaya karar vermişler merak ediyorum.



Sırf yazarın kaleminin gücünden dolayı 2 puan.






2 Haziran 2014 Pazartesi

PARADOKYA



Paradokya, Timaş yayınlarından fantastik kurgu türünde çıkmış bir kitap.Arkadaşımın önerisiyle okumaya başladığım bir kitap oldu.



Kitabın kapağını sevdim arka kapak yazısına ise ba-yııl-dıım.



 Ve büyük bir heyecanla okumaya başladım.



Giriş kısmında ''Tamam,'' dedim ''bu kitap harika bir şey çıkacak.''Ama yanılşmışım.Kitapta o kadar çok eksik var ki hangi birisinden başlayacağımı şaşırdım.



Birden çok karakter barındırıyor ve bu karakterlerin bir tanesi bile favori karakterim diyebileceğiniz karakterlerden değil.Sanki içi hava dolu şişme balon gibiler. Onların karakter olduklarını biliyorsunuz ama hepsi şişirilmiş.Kişiliklerine dair hiçbir bilgimiz yok. Yazarın donatması lazımdı onlara bir ruh vermeyi unutmuş gibi.Oktay çıkarcı birisi olabilirdi mesela, Kemal sinirli. Ama bizimkiler o kadar masumlarki kitabı okurken ''çocuk kitabı mı okuyorum ben ? '' düşüncesine kapıldım.



Karakterlerin dış görünümünü anlatan tek bir cümle yok. Sen kitap yazıyorsun sayın yazar anlat biraz. Kafamda bir şablon belirsin onun içini sen kelimelerini kullanarak boya, doldur.



Okuduğum bir kitapta her zaman yakın hissettiğimiz bir karakter olur. Onun ne yapacağını, ağzından hangi kelimenin çıkacağını öğrenmek için çeviririz sayfaları.Burada bunun eksikliğini çok hissettim.



Ve duygu eksikliği. Bu benim olmazsa olmazlarımdan. O kitabı hissetmem gerekiyor. Zaten biz neden kitap okuyoruz ? Çünkü bir şeyler hissetmek için. Kendi sıkıcı monoton hayatımıza yeni bir heyecan yeni bir doku katmak için. Sanki buzdan bir küpün içine konulmuşuz ve çevremizi alevler sarmış yazar yanımıza gelip kulağımıza ‘’birazdan alevden yanacaksın.’’ Diyerek fısıldıyor. Fakat biz soğuktan başka bir şey hissedemiyoruz çünkü yazar buzdan kabuğumuzu kıramıyor.

Yazarın bizi doyurması gerekiyor.Bize bir yemek hazırlaması gerekiyor fakat o elimize peynir ekmek veriyor. Kurduğu cümleler o kadar basitki. O şunu yaptı . O heyecanlandı. O üzgün hissetti. Duygu suyuna batırılmadan önümüze konulmuş.

Elimde okunacak kitabım kalmamıştı bu yüzden biraz daha oku Ayşe dedim. Ve kitabın ilk bölümünü bitirdim.

İkinci bölümde ise –yarısını okudum- birinci bölümdeki olaylarla neredeyse aynı  olaylar yaşanıyor. Örneğin : birinci bölümde çocuk, kitabı okuduktan sonra uykuya yenik düşmemeye çalışıyor ve ardından ‘’yi de ne kadar dayanabilirim ki ? ‘’ diye düşünüyor. İkinci kısımda ise başka bir çocuk aynı şeyleri tekrar ediyor.

Bunca eleştiri saydın döktün ama niye 224 sayfa okudun diye sorarsanız şöyle açıklayayım: kitapta çözmemiz için bize verilen şifreler. Onları çözmek çok eğlenceliydi. Kitaptan zevk aldığım tek kısım şifrelerdi.

Kitaplar için açılmış bir de web sitesi var. Şifrelerin çözümü için oraya tıklıyorsunuz. Fakat bu ne derece doğru ? Yani belki internetim yok. Ya da kitabı okuduğum yerde internet yok.

Lisede değilde ortaokulda olsaydım ya da fazla kitap okumamış olsaydım hoşuma giderdi herhalde. Fakat benim için fazla basit bir kitap oldu.



''Adalet,insanın ruhundaki dengedir. Onu elinde tutamayanlar yaşıyor gibi görünselerde ruhen ölü sayılırlar.''