Paradokya, Timaş yayınlarından fantastik kurgu türünde
çıkmış bir kitap.Arkadaşımın önerisiyle okumaya başladığım bir kitap oldu.
Kitabın kapağını sevdim arka kapak yazısına ise
ba-yııl-dıım.
Ve büyük bir
heyecanla okumaya başladım.
Giriş kısmında ''Tamam,'' dedim ''bu kitap harika bir şey
çıkacak.''Ama yanılşmışım.Kitapta o kadar çok eksik var ki hangi birisinden
başlayacağımı şaşırdım.
Birden çok karakter barındırıyor ve bu karakterlerin bir
tanesi bile favori karakterim diyebileceğiniz karakterlerden değil.Sanki içi
hava dolu şişme balon gibiler. Onların karakter olduklarını biliyorsunuz ama
hepsi şişirilmiş.Kişiliklerine dair hiçbir bilgimiz yok. Yazarın donatması
lazımdı onlara bir ruh vermeyi unutmuş gibi.Oktay çıkarcı birisi olabilirdi
mesela, Kemal sinirli. Ama bizimkiler o kadar masumlarki kitabı okurken ''çocuk
kitabı mı okuyorum ben ? '' düşüncesine kapıldım.
Karakterlerin dış görünümünü anlatan tek bir cümle yok. Sen
kitap yazıyorsun sayın yazar anlat biraz. Kafamda bir şablon belirsin onun
içini sen kelimelerini kullanarak boya, doldur.
Okuduğum bir kitapta her zaman yakın hissettiğimiz bir
karakter olur. Onun ne yapacağını, ağzından hangi kelimenin çıkacağını öğrenmek
için çeviririz sayfaları.Burada bunun eksikliğini çok hissettim.
Ve duygu eksikliği. Bu benim olmazsa olmazlarımdan. O kitabı
hissetmem gerekiyor. Zaten biz neden kitap okuyoruz ? Çünkü bir şeyler
hissetmek için. Kendi sıkıcı monoton hayatımıza yeni bir heyecan yeni bir doku
katmak için. Sanki buzdan bir küpün içine konulmuşuz ve çevremizi alevler
sarmış yazar yanımıza gelip kulağımıza ‘’birazdan alevden yanacaksın.’’ Diyerek
fısıldıyor. Fakat biz soğuktan başka bir şey hissedemiyoruz çünkü yazar buzdan
kabuğumuzu kıramıyor.
Yazarın bizi doyurması gerekiyor.Bize bir yemek hazırlaması
gerekiyor fakat o elimize peynir ekmek veriyor. Kurduğu cümleler o kadar
basitki. O şunu yaptı . O heyecanlandı. O üzgün hissetti. Duygu suyuna
batırılmadan önümüze konulmuş.
Elimde okunacak kitabım kalmamıştı bu yüzden biraz daha oku
Ayşe dedim. Ve kitabın ilk bölümünü bitirdim.
İkinci bölümde ise –yarısını okudum- birinci bölümdeki
olaylarla neredeyse aynı olaylar
yaşanıyor. Örneğin : birinci bölümde çocuk, kitabı okuduktan sonra uykuya yenik
düşmemeye çalışıyor ve ardından ‘’yi de ne kadar dayanabilirim ki ? ‘’ diye
düşünüyor. İkinci kısımda ise başka bir çocuk aynı şeyleri tekrar ediyor.
Bunca eleştiri saydın döktün ama niye 224 sayfa okudun diye
sorarsanız şöyle açıklayayım: kitapta çözmemiz için bize verilen şifreler.
Onları çözmek çok eğlenceliydi. Kitaptan zevk aldığım tek kısım şifrelerdi.
Kitaplar için açılmış bir de web sitesi var. Şifrelerin
çözümü için oraya tıklıyorsunuz. Fakat bu ne derece doğru ? Yani belki
internetim yok. Ya da kitabı okuduğum yerde internet yok.
Lisede değilde ortaokulda olsaydım ya da fazla kitap
okumamış olsaydım hoşuma giderdi herhalde. Fakat benim için fazla basit bir
kitap oldu.
''Adalet,insanın ruhundaki dengedir. Onu elinde tutamayanlar yaşıyor gibi görünselerde ruhen ölü sayılırlar.''