2 Haziran 2014 Pazartesi

PARADOKYA



Paradokya, Timaş yayınlarından fantastik kurgu türünde çıkmış bir kitap.Arkadaşımın önerisiyle okumaya başladığım bir kitap oldu.



Kitabın kapağını sevdim arka kapak yazısına ise ba-yııl-dıım.



 Ve büyük bir heyecanla okumaya başladım.



Giriş kısmında ''Tamam,'' dedim ''bu kitap harika bir şey çıkacak.''Ama yanılşmışım.Kitapta o kadar çok eksik var ki hangi birisinden başlayacağımı şaşırdım.



Birden çok karakter barındırıyor ve bu karakterlerin bir tanesi bile favori karakterim diyebileceğiniz karakterlerden değil.Sanki içi hava dolu şişme balon gibiler. Onların karakter olduklarını biliyorsunuz ama hepsi şişirilmiş.Kişiliklerine dair hiçbir bilgimiz yok. Yazarın donatması lazımdı onlara bir ruh vermeyi unutmuş gibi.Oktay çıkarcı birisi olabilirdi mesela, Kemal sinirli. Ama bizimkiler o kadar masumlarki kitabı okurken ''çocuk kitabı mı okuyorum ben ? '' düşüncesine kapıldım.



Karakterlerin dış görünümünü anlatan tek bir cümle yok. Sen kitap yazıyorsun sayın yazar anlat biraz. Kafamda bir şablon belirsin onun içini sen kelimelerini kullanarak boya, doldur.



Okuduğum bir kitapta her zaman yakın hissettiğimiz bir karakter olur. Onun ne yapacağını, ağzından hangi kelimenin çıkacağını öğrenmek için çeviririz sayfaları.Burada bunun eksikliğini çok hissettim.



Ve duygu eksikliği. Bu benim olmazsa olmazlarımdan. O kitabı hissetmem gerekiyor. Zaten biz neden kitap okuyoruz ? Çünkü bir şeyler hissetmek için. Kendi sıkıcı monoton hayatımıza yeni bir heyecan yeni bir doku katmak için. Sanki buzdan bir küpün içine konulmuşuz ve çevremizi alevler sarmış yazar yanımıza gelip kulağımıza ‘’birazdan alevden yanacaksın.’’ Diyerek fısıldıyor. Fakat biz soğuktan başka bir şey hissedemiyoruz çünkü yazar buzdan kabuğumuzu kıramıyor.

Yazarın bizi doyurması gerekiyor.Bize bir yemek hazırlaması gerekiyor fakat o elimize peynir ekmek veriyor. Kurduğu cümleler o kadar basitki. O şunu yaptı . O heyecanlandı. O üzgün hissetti. Duygu suyuna batırılmadan önümüze konulmuş.

Elimde okunacak kitabım kalmamıştı bu yüzden biraz daha oku Ayşe dedim. Ve kitabın ilk bölümünü bitirdim.

İkinci bölümde ise –yarısını okudum- birinci bölümdeki olaylarla neredeyse aynı  olaylar yaşanıyor. Örneğin : birinci bölümde çocuk, kitabı okuduktan sonra uykuya yenik düşmemeye çalışıyor ve ardından ‘’yi de ne kadar dayanabilirim ki ? ‘’ diye düşünüyor. İkinci kısımda ise başka bir çocuk aynı şeyleri tekrar ediyor.

Bunca eleştiri saydın döktün ama niye 224 sayfa okudun diye sorarsanız şöyle açıklayayım: kitapta çözmemiz için bize verilen şifreler. Onları çözmek çok eğlenceliydi. Kitaptan zevk aldığım tek kısım şifrelerdi.

Kitaplar için açılmış bir de web sitesi var. Şifrelerin çözümü için oraya tıklıyorsunuz. Fakat bu ne derece doğru ? Yani belki internetim yok. Ya da kitabı okuduğum yerde internet yok.

Lisede değilde ortaokulda olsaydım ya da fazla kitap okumamış olsaydım hoşuma giderdi herhalde. Fakat benim için fazla basit bir kitap oldu.



''Adalet,insanın ruhundaki dengedir. Onu elinde tutamayanlar yaşıyor gibi görünselerde ruhen ölü sayılırlar.''




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder